Archive for ‘Hayatın İçinden’

Eylül 20, 2012

Sirincarsi.com Açıldı…

 

Şirin Çarşı, bugün açıldı!

Sirincarsi.com; adı üzerinde şipşirin ürünler, kullanıcı dostu alışveriş deneyimi ve gerçek fiyat avantajı sunan yeni alışveriş mağazanız.

Diğerlerinden farkı, amatör ruhunu kaybetmeyen profesyonel çalışma anlayışı ve samimiyeti.

Eylül 19, 2012

7anali7oglan’i aydınlatan meşale: Yula

Sadece eski dil de meşale anlamına gelmiyor Yula, Türk ve Altay halk inancında ve şamanizminde Rüya Ruhu. Yola veya Çula (Çola) da denir. İnsan ruhunun hareketli kısmıdır. Hayalgücü anlamına da gelir. (Kaynak: wikipedia) İsimlerin gücüne inanmamak mümkün değil bu durumda.. Çünkü bizim de Yula’mız, kıpır kıpır, keskin zekalı, hayalgücü kuvvetli bir lokum.

Yula’mın doğumgünü 19 Eylül. İyi ki doğmuş benim aydınlık çocuğum. Ailesiyle, sevdikleriyle oyun ve neşe dolu şapşahane bir hayat dilerim…

Reyhan’a da bu oğlanı doğurup, bizi ışıksız bırakmadığı için teşekkür ederim…

En sevdiğim kadirizm pozunu da koymadan geçemeyeceğim 🙂

Ağustos 3, 2012

Bu yaz, çok tatil yaptı

Kış gelse de dönsek blogumuza, birbirimize…

Etiketler:
Temmuz 23, 2012

Sarı fırtınamın doğumgünü

Herkesler bilir, sarışınlara zaafım var benim.. Bugün Kıvanç Tatlıtuğ gelse, hiç bakmam kocamın gözünün yaşına  giderim o derece 🙂

Çocuklarımızdan en sarışınımız, mavişimiz, annesinin kuzusu Demir’in doğumgünü…

Ona blogumuzda anısı kalsın diye buradan ailesiyle, musmutlu, koskocaman, gözleri kadar huzurlu mavi bir hayat dilerim.

Bizim kırmızı güzelimizin de annelliğinin ikinci yılı kutlu olsun…

 

Temmuz 9, 2012

Bir annenin Haliç Kongre Merkezi ile imtihanı

Bir anne Haliç Kongre Merkezine gitse,gör başına neler gelir

Anne olduktan sonra festivaldi,operaydı, sinemaydı uzuun bir süre ara veriliyor,en azından ben öyle yaptım.

2 sene nonstop emzirip sonrasında da birbirimize bağımlı hale geldiğimizden pek beceremedim.

Geçen sene şeytanın bacağını kırıp Zaide’yi Topkapı Sarayında dinlemek/izlemek nasip olmuştu.

Bu seneki bir atımlık barutumu da Don Giovanni Haliç Kongre Merkezine ayırdım.

Her operasever gibi evden çıkmadan mantımı,oğlumun tepsisini,banyo ve uyku için odaları hazırlayıp çıktım.

Uykulukçular civarı mahşer kalabalığını her vücudumuzu keşfedelim okuru gibi çözemedim.

Meğer ben oğlumla beynin vücutla mesaj alışverişini okurken Tarkan konseri var diye inliyormuş ortalık,günlük gazete okumadığım için bilemedim.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü ve Genel Sanat Yönetmeni Prof.Rengim Gökmen açılış konuşmasında Uluslararası İstanbul Opera Festivali’nin bir İstanbul kenti projesi olduğundan bahsetti.

Haliç Kongre Merkezine özel şöförü ile mi gidiyor bilmiyorum ama şöförü olmayıp da kendi park etmek durumunda olanlar için de ben dev hizmet vereyim.Efendim Kongre Merkezine Giriş/Otopark v.s. görürüz diye hiç bakınmayın.Soldan altgeçitten giderseniz-ki bana tarif edilen o idi- bambaşka alemlere akarsınız.Siz,siz olun Uykulukçu Vassaf Usta’nın yapmayı akıl ettiği oku takip edin ki otopark girişini kaçırmayın.

Yine Rengim Bey festivalin ana temasının,her zaman tarihi mekanlarda Türk ve doğu temalı operalarla ve ırk,dil,din ayrımı tanımayan bir müzik ve sahne diliyle İstanbul’dan dünyaya seslenmek olduğunu da ekledi.

Diğerlerini bilmem ama dil ayrımı tanınmadığı kesin,önümdeki yabancı hanımın A blok ne tarafta sorusunu tanıyabilen eleman çıkmadı netekim:)..Evet ayrım yapılmadı,türkçe bilenlere de aynı şekilde hangi blok ne tarafta,otopark ödeme noktası,oturma düzeneği ile ilgili bilgi ayrım yapmamak adına herhalde verilmedi.

Bilet üzerinde 21.00 olan başlangıç saatini 15 dakika geçtiğinde gelenler el yordamı ve birbirlerine sorarak bulmaya çalışıyorlardı.Çıkışta ise ödenmiş park kağıtlarını parkomata yerleştirmeden ödediniz mi diye soran 2 eleman konuşlanmıştı,tabii bu muhabbet bayağı bir yığılmaya neden oldu ama neticede evet bütünleşmiş olduk belki bu sayede tüm ırk,dil,dinler.

Yaşasın klakson kardeşliği:))

Mayıs 15, 2012

Engelliler Haftası

Ülkemizde 10-16 Mayıs haftası olarak kutlanan “Engelliler Haftası” genellikle, farkındalığı arttırıcı faaliyetlerle geçiyor. Engelli kişilere daha fazla engel olmamamız ve biraz empati yapabilmek adına çok faydalı bir hafta. Engelliler ve yakınları açısından ise dayanışma, destek, paylaşım anlamına geliyor ki bence büyük bir ihtiyaç olmalı bu açıdan.

Yine bu hafta vesilesiyle yarın yani 16 Mayıs çarşamba saat 14:00′ te E-bebek Çamlıca’da “Engelli bir çocuğu büyütürken” isimli bir söyleşi var.

Vakti, ilgisi, ihtiyacı olanın katılmasını öneririm.

Detaylar: Aylin Anne’nin blogunda

Mayıs 13, 2012

Melek Anneler

Anneler melektir. Mecazi değil, abartı hiç değil, evet kanatları yok belki ama Dünya’nın daha güzel bir yer olması için bir anne bile yeterken, bu annelerin bir arada olması muazzam bir şey.

Ben Eren’i doğurduktan, ilk şaşkınlığımı attıktan sonra (7. ayı falan) google’a “iştahsız bebek” yazıp, bir çok anne blogu olduğunu görüp, hem şaşırmış, hem de tek başıma olmadığımı görüp sevinmiştim. Evet bazı bebekler iştahsız, bazıları uykusuz, bazıları gazlı, az bir kısmı uysal ve sorunsuzdu. Ama anneler yalnız değildi. Yazıyorlar, okuyorlar birbirlerine destek oluyorlardı. Hatta sosyal paylaşım platformlarında dostluklar pekişiyor, birlikte blog bile yazıyorlardı :p (evet son kısım biziz :p :))

Bloggerların bence en büyük faydası YALNIZ DEĞİLSİNİZ’i yaşatmaları.

Ben o dönem en çok BlogcuAnne ve DeliAnne‘den faydalanmıştım. Sonra gerisi geldi, diğer anneleri okudum,

Bloggerannelerbloggerbabalar her ayın 2. cuması Cevahir Starbucks’ta buluşur. Ben de genelde imrenerek izler ama gidecek fırsatı bulamazdım. Bu cuma, gözümü karartıp, blogumuzu temsilen gittim toplantıya. Her anne, apayrı bir dünya. En belirgin ortak yan, dediğim gibi Dünya’nın daha güzel ve iyi bir yer olması.

Toplantıdan aklımda kalanlar: (Her ne kadar Selpak tuvalet eğitimi ile ilgili çok faydalı bilgiler vermiş olsa da benim bir kaç kazanımım daha oldu)

Markaanne “Anne Sütü Olanlar Olmayanları Bulsunlar” hareketinden bahsetti.

“Bu hareket; bebeğini doğurur doğurmaz göğsüne koyduğunda sütü gelmeyen, ne yaptıysa sütü gelmeyen, pompayla yetinmeyip, elleriyle memelerini, bir ineği sağarcasına sağsa dasütü gelmeyen; ilk başlarda gelen 50-60 cc sütü, biberon-mama ikilisinin cazibesine yenik düşerek azalan; gelen sütle bebeğini doyuramayan; sırf anne sütüyle beslemeyi kafaya koyduğu için, tüm ek gıdalara sırt çevirip, emziren ama sütünü yetiştiremeyen, hatta bu sebeple bebeğinin böbreği susuz kalmış, alt bezinde, sıvısızlıktan ürat kristalleri birikmiş böbreğin artığı pembe lekelerle karşılaşan bir annenin, mamadan önce çözüm önerisidir.” diye çıkmışlar yola. Yolları açık olsun öncelikle. Ve mümkünse sütü olan olmayanları bulsun diyorum.

Gerçekçi ve incelikli yazılarının hastası olduğum Deli Anne ile yüz yüze karşılaştım. Gitmeden bir hafta önce. Hayatımda gördüğüm en aklı başında deliydi. Yolumuzun bir yerde daha kesişmesini dilerim.

Aylin Anne, 10 yıllık bir eğitimci, 10 yıldır zihinsel engelli, özel eğitim gereksinimi olan ve öğrenme güçlüğü çeken çocuklarla çalışan, çocuklu hayatı daha güzelleştirmek için değerli fikirlere sahip bir oğlan anası. Daha ne olsun.

İsmini tek tek geçiremediğim, bir sürü değerli tatlı anne.. Fırsat buldukça gideceğim bulıuşmalara, bu kadar değerli bilgiyi bir arada başka yerde bulmam mümkün değil… Tüm annelere de tavsiye ederim.

Bir sonraki buluşma: 08 Haziran 2012 Cuma saat:10.30′dan itibaren  Şişli Cevahir Meydan Starbucks 2.katta.

Buluşmanın konusu: “Hayat İçin Bir Paket ” olacak.

Hipbo.Org

“Bir bağımsız hareket var ‘HAYAT İÇİN BİR PAKET’,  hapishanelerde anneleri ile yaşayan 0-6 yas arasında çocuklar ve annelerini destekliyor. Yine ceza infaz kurumlarında bulunan 12- 18 yaş arası gençlerin,  kadın ve çocukların insanı haklarını korumak,  bu konuda  toplumu bilinçlendirmek için bütün dünyada çalışmalar yapıyor.” diye anlatmış blogunda Yeşim Mutlu

Yardım etmek isteyenler, ihtiyaç listesine yine Yeşim Mutlu’nun blogundan ulaşabilirsiniz.

Bu vesileyle, tüm annelerin anneler gününü kutlarım 🙂

Nisan 11, 2012

Hırs !!!

Hayatta hiçbir zaman büyük hırslarım olmadı. Çalışkan oldum ama hırslı olmadım.

Güzel not tutardım okulda. Yazım da güzeldir. Sınav zamanı isteyen herkese fotokopi çektirirdim, paylaşmak için. Ama, sonradan duydum ki notlarını satanlar da varmış !

İş hayatına başladığımda henüz 21 yaşındaydım. Sadece işimi yaptım, kimseye karışmadım. Ama, sonradan öğrendim ki kendi işini yaparken benim işime de göz ucuyla bakıp hatalarımı bulanlar ve bunları bana söylemek yerine yukarılara (!) ispiyonlayanlar da varmış !

Geçen sabah arkadaşlarla kahvaltı ediyoruz. Birisinin kızı 2. sınıfa gidiyor. Meğer, sınıfın yarısı çocuklarına özel ders aldırıyorlarmış ve bunu birbirlerinden gizli yapıyorlarmış. Öğrenciyken sınav öncesi hiç çalışmadım diyen tiplerin, şimdi veli olup çocuklarına gizli gizli ders aldıran tiplere dönüştüğünü düşündüm birden.

Çocuğumu yarıştırmak istemiyorum hayatının hiçbir evresinde, mutlu olsun istiyorum.

Mutlu olsun, çalışkan olsun ama hırslı olmasın.

Sevgiler,

Nisan 6, 2012

Fırında Sebzeli Kalkan ve Yeşil Mercimekli Buğday Salatası

Rüzgar Ali’nin tam gün anaokullu olması ile 4 yıl sonra Werner Herzog edalarıyla İstanbul Film Festivaline karışabildim nihayet.Zurnada peşrev annelerin de film seçme şansları pek olmadığı için haliyle 11.00 seanslarına gidebiliyorum,buna da bin şükür diyerek tabii.

Beyoğluna çıkmanın(eskiden böyle denirdi var mı hatırlayan acaba) bir artısı da balık pazarıdır benim için.Renkler,kokular birbirine karışır.İçim açılır.

Esnafla muhabbeti de oldum olası çok severim.Kafama göre bir balıkçım var;güleryüzlü,informatif.İlk defa yarım kalkan satan onu tanıdım mesela.2,5 kg luk kalkan bize çok fazla geleceği için yarısından azını(1.100gr) aldım,fileto yaptırdım ve aşağıdaki işlemlere tabii tutup bana makas çalışmamızda kızdığı için”sen kötü annesin” diyen oğluma kucağımda yedirdim.

Kenarları en az 3 parmak yükseklikteki fırın kabına/tepsiye/borcama balıkların bir kısmını dizip üzerine az tuz, taze karabiber,ince halka şeklinde doğranmış kuru soğan,yine ince yuvarlak dilimlenmiş patates,ince kıyılmış dereotu ve maydanoz,ufak doğranmış sarımsak,kabuğu soyulmuş,minik doğranmış domatesle tamamlayıp üzerlerine kalan kalkanları ve kalan malzemelerimizi dizip zeytinyağı(sevenler taze kekik ve defne yaprağı da ekleyebilir) gezdirelim.Alüminyum folyo ile kapatıp 175 derecede 45-50 dk.pişiriyoruz.Üzeri kızarsın isterseniz son 5 dk. folyoyu çıkartın.

Erkek kalkanın daha lezzetli,çocuklar için yemesi kolay löp löp bir balık olduğunu,anneler için de en kalorisi yüksek balık olduğunu belirtelim.Nisanın kalkan ayı olduğunu siz zaten biliyorsunuzdur.

Vee son tarifimiz yine RA’nın davet ettiği arkadaşı için menü hazırlarken önce yeşil mercimek salatası önerisi geldi çok sevdiğim akademisyen bir anneden.Daha sonra Rüzgar’ın keşkek,buğday sevgisi ile salatamız yeşil mercimekli buğday salatasına dönüştü:)

 

Akşamdan ıslattığım buğday ve mercimeği limonlu,az tuzlu suda bir güzel haşlayıp,süzüp soğumaya bıraktım.Közlenmiş kırmızı biber,maydanoz,dereotu,taze nane ince kıyıp,haşlanmış mısır ekleyip zeytinyağ- limonlu olarak Rüzgar Ali’ye,kendimize nar ekşili ve nar tanecikli yaptım.

 

Buğday bağırsak ve rektum kanserini önlemeye yardımcı imiş.Bağırsakları çalıştırır ve kabızlığı önlermiş.Mideyi,beyni ve gözü kuvvetlendirirmiş.

 

Bir de ertesi günün menüsünü yapsa tam süper olacak:)

 

Herkese tek derdinin menü hazırlamak,kaçırdığı filmler ve kuzusundan yediği ayarlar olan bir hayat diliyorum…

 

Nisan 2, 2012

4+4+4+belirsizlik!

Eski Cumhurbaşkanlarından Turgut Özal, ölmeden önce yakınındakilere “Eğitim ve Sağlık geleceğin en çok kazandıracak sektörleri olacak, dikkat edin” buyurmuş.  Yani bir insanın vatandaş olmakla edinebileceği ve ücretsiz olması gereken hizmetleri, amiyane tabiriyle voleyi vurmanın yolu olarak işaret etmiş. Sağlık sisteminin hali malum, ezcanelerin camlarına “yapılan kesintilerle ilgimiz yoktur” benzeri ibareler bulunan kağıtlar astığı başka bir ülke var mıdır bilemiyorum.

Fakat Eğitim sistemimiz eminim ki eşsiz!  30’lu yaşlarda yetişkinlerinin her birinin ayrı lise eğitimlerine maruz kaldığı, 20’li yaşlarında gençlerin her birinin ayrı bir öss sınav sistemine tabi tutulduğu, 10’lu yaşlarında her bir çocuğun ayrı bir seviye belirleme sistemiyle cebelleştiği yurdumda, sıra geliyor mini minnacık birlere… Zorunlu eğitimin bambaşka zorunluluklara göre şekillendirildiği apaçıkken 5 yaşında çocuklarımızı zorunlu eğitim çarkına sokmamız isteniyor. 8 mi 12 mi, zorunlu mu seçmeli mi, Milli Eğitim mi Özel okul mu, Ünzile mi köyün en son çiti mi?

Mevcut tabloya bakılırsa endişelenmem yersiz zira benim oğlum ‘okul çağı’na gelene kadar sistem 3-5 kez daha değişir ama belki bu belirsizlik en endişe verici olanı. Hep daha olumsuza ilerleniyorken, bizi de daha olumlu bir tablo beklemeyecektir. Sanıyorum çocuğunu o kadar erken yollamak istemeyen bir çok aile olacaktır çünkü çocuk yetiştiren bilir ki, değil 1 yıl 1 ay bile çok değerlidir çocuk gelişiminde. Ben o 1 yılı kaybetmemek için elimden geleni yapacağım, bakalım önümüzde ki günler neler getirecek